Bisikletle Yokuş Çıkmayı Çok Seviyorum, Neden?
Hayatta çok nadiren anı yaşadığımı fark etmem ne yazık ki çok da uzak bir geçmişe dayanmıyor, ülkeler ve şirketlerin çalışma şekline alışık olan “big brother”larımız bizden de hayatımızı bu şekilde planlamamızı istiyorlar, “10 yıl içinde kendinizi nerede görüyorsunuz?” buna eş, iş, çocuk, ev, araba, tatil dışında verilen yanıtlar bazılarının önünde eleyici olabiliyor. Peki sen ne istiyorsun? Kalbin ne için çarpıyor? Bir şirketi zengin etmekten daha farklı bir şey olabilir mi?
İşte bu noktada bu soruları düşünmeye başlayan zihinlere uyuşturucu olarak verilen bir şey var, yıllar önce onları suçlayamam ama bizi yaktınız Lidyalılar bu sistemin ilk çarkı aslında milyonlarca yıl önce atıldı. Biraz şanslı olanlarımız bugün kendini bundan sıyırabiliyorlar.
Biz bunu bu şekilde yapıyoruz
Sabah 8.30’da (şanslıysanız ahaha) onunla kalkacak olmak sizi dünyanın en güzel uykularından olan çadır uykusundan uyandırır, hele kalabalıksa bir de kahvaltıya doyum olmaz öyle bir kibrit kutusu gibi ölçüleri de yoktur bu sofraların, herkes bulduğunu çoğu kez de umduğunu en doğalından yer.
Sonra başlar serüven, önceden bakılır bazen çoğu zaman benim de yaptığım gibi nerede bayır var yüksek ihtimalle çünkü en güzel manzara oradadır, nerede bitiyor asfalt bitsin de elimiz kolumuz tozlansın artık biz zaten asfalttan bıkmışız…
Yolculuk başladı, bu yola girildi bir kez çevir pedalı çevir, bayır mı gördün daha da çok çevir şehir yaşamının, şu dünyadaki insanlığa biraz bile uymayan sistemin senden aldıkları için çevir, bas o pedala bas ki özüne geri dön, her pedala basışın biraz daha barıştırsın seni kendinle sonra dur etrafına bak bulunduğun noktaya kendi kendine gelmiş olmanın getirdiği hazzı yaşa düşün kaç insan tam o noktadan milyonlarca yıldır baktı bu topraklara, topraklara bak kaç kişi savaştı bunlar için milyonlarca yıldır neler hiç değişmeden kaldı burada bunları duyumsa, biraz da yakın çevrene dön bakalım ağaçlarda erikler olmuş mu kopar bir tane at ağzına kilosunu 10 liraya aldığın şehre inat, peki ya dallarda böğürtlenler hadi onlardan da ye biraz iğneleri kollarını çizer kanatır boşver sen buna alışıksın sen busun aslında hatırla kendini.
Hadi sürmeye devam et şimdi aldın enerjini, tekerleğe bak biraz da akıyor, akış… Hayatın da aslında tıpkı onun gibi aktığını düşün şimdi, aslında ne kadar yaşanmaya değer olduğu hatırla; bir anlığına kapat gözlerini ve yaşanmaya değer anlarını çoğaltmak için söz ver kendine, daha önemli hiçbir şey olmadığını söyle soluk almaktan…
Evet çıktığın için bayırı tabi ki hak ettin inmeyi, inerken yüzüne vuracak rüzgar hisset onu, yıllar önce ataların atlarla koşarken hissettiler onu, yıllar hiçbir şey değiştirmedi ondan; yanaklarını yakacak, biraz da dudaklarını evet evet inmeye devam et sürekli anda kal sakın kapılma o akışa, hızın gittikçe yükseldiğini gör aslında her şey seninle birlikte akıyor.
Şimdi bisikletine bak neler atlattınız onunla, ne yollardan geçtiniz en yakın arkadaşın olmadı mı hep senin, hiçbir önemi var mıydı hangi okulu kaç ortalama ile bitirdiğinin onun yanındayken, senden CV istedi mi yanında olabilmen için, bir düşün.
Akşamüstü günün o en güzel saatleri bitişlerin de güzel olabildiğini kanıtlayan o kıpkırmızı gökyüzü, belki tur da deniz kenarında biter, tüm günün yakıcılığını bir anda o tuzlu suyun içine kendini bırakarak atarsın, saatin zamanın bir önemi yok burada sen nasıl istersen öyle akıyor, zaman senin için akıyor…